DETAY

ana sayfa / detay
geri dön

HIZLI ERİŞİM

Umut Mu İyimserlik Mi

UMUT MU İYİMSERLİK Mİ?

Genelde bu iki kavram karıştırılır. İyimserlik soyuttur. Bir şeylerin daha iyi daha güzel olacağına dair inanç, hayallerdir. Umut ise daha somuttur. Belli bir hedefe yönelik düşünceler ve çabalardır. Örneğin sınavdan yüksek puan almayı bekliyorsanız bu iyimserliktir ama doksan üzeri almayı hedefliyorsanız bunun için yapacaklarınız daha somuttur ve işte bu ve bu hedef için yapacaklarınız umuttur.

İyimserlik belirsizdir, sizi belli yöne yönlendirmez, birilerinin gelip sizi keşfetmesini beklemeniz ya da her şey bir gün güzel olacak şeklinde hayallere dayanır bu da zihni vasatlığa iter. İnsan hayatta çabasının karşılığını alır, genel olarak bir şeyler dün yaptığımızın aynısını yapmaya devam ederek kendiliğinden güzel olmaz.

Umut ise kontrol edebileceğimiz noktalara müdahale ederek sonucu değiştirme çabasıdır. Burada irade ve çaba devreye girer. İyimserliğin aksine yaptığımız bir şeyleri farklılaştırarak değişim beklemedir.

Bu konuya Stockdale Paradoksu örnek verilebilir. Hikaye, Amiral Jim Stockdale adlı, Vietnam Savaşı sırasında meşhur “Hanoi Hilton” adı takılmış olan acımasız esir kampına düşmüş olan bir Amerikan generali ile ilgili. 1965 ve 1973 yılları arasında savaş esiri olarak kalmış ve çok ciddi işkencelere maruz kalmıştır. Bu süreçte sadece kendisi için değil aynı zamanda kendisi ile birlikte esir düşen kendi askerlerinin sağ kalması kurtulması için uğraşmıştır. Örneğin bir gün kampın kendisini videoya çekip biz esirlerimize iyi davranıyoruz diyebilmelerini engellemek için kendini tabure ile dövmüş vücudunu jiletlemiştir. Askerleri ile duvara vurarak haberleşme sistemi geliştirmiştir. Bu yolla askerleriyle işkenceden nasıl daha sürede kurtulabilecekleri konusunda haberleşme sağlamışlardır. Sekiz yılın sonunda kurtulduklarında Jim Stokdale’e kamptan kurtulamayanların ortak özellikleri var mıydı diye soruluyor ve Stokdale ‘’Evet, iyimser olanlar genelde en sonuna kadar dayanamadı. Onlar, Noel gelince buradan kurtulacağız diye ümit ederlerdi. Noel geldiğinde hâlâ orada olduğumuzu görünce bu kez Nisan’da Paskalya’da çıkacağız diye yeni bir ümide kapılırlardı. Paskalya gelir ve geçerdi.  Bu kez Kasım sonunu, Şükran gününü beklemeye başlarlardı ve daha sonra da Noel’i. Ta ki kırılan kalpleri daha fazla dayanamayıncaya kadar.  Şartlara zoraki bir uyum içindeydiler ve herhangi bir şekilde şartları değiştirmek için bir şey yapmadan gökten gelecek bir güçle rüyalarının gerçek olmasını diliyorlardı. Maalesef bu askerler orada en az dayanabilenler oldu.’’

 

(bu yazı yazılırken kaanaksoz.com adresinden faydalanılmıştır)